Ülkemizde 1972 – 2000 yılları arasında satılan Renault 12 hakkında konuşalım birazda. 1972 yılından 1988 yılına kadar geçen süre içerisinde renault 12 olarak, 1988’den 2000 yılına kadar da Toros adı altında satılmıştır.
Türkiye’de bireysel otomobil sahibi olmak yavaş yavaş gerçekleşiyordu. 70’li yılların başlarında genelde arkadan çekişli arabalar caddelerde geziyordu. İşte tam o sırada Renault, 12 modelini piyasaya sürdü. O zamanlarda önden çekişli bir araba çok fazla lükstü. 70’li yıllarda bunlardan bir tanesine sahip olmak bugün bir passat’a, mondeo’ya veya ne biliyim bir Renault Talisman’a sahip olmakla eş değerdi.
Fransa’da 1980 yılında üretimi durdurulmuştu. Ancak yurdum insanı bu arabayı çok sevdi. Onunla
şehirler arası yolda hızla yolculuk yapabiliyor, köyde tarlasına rahatlıkla otomobil konforunda gidip gelebiliyordu. Tüm bunları yaparken de bu araba hiç bir sorun çıkarmıyordu. Şehirlerde ikamet edenler sedan, köylerde ikamet edenler ise Stationwagon modelini tercih ediyorlardı. Kapı açma kollarından, vitesine, direksiyonundan bagaj düğmesine kadar her şeyiyle farklı ve basit bir yapıda otomobildi bu reno 12’ler.
Onunla Kemal Sunal merdivenlerden de inmiştir. Cüneyt Arkın polis rolünde suçluları da kovalamıştır. İlk modelleri 4 ileri vites 54 beygir gücündeki motorlarıyla (o zamanlar çok düşük değil) dağ taş demeden her yere gidebiliyordu.
Hatta bu renoların 1983 – 1985 arası otomatik camlı, biraz daha artırıyorum klimalı modelleri bile vardı. Ancak bu arabaya ne kadar fazla özellik koyarsanız o kadar az satılıyordu.
1985 yılından itibaren ülkemizde özellikle Alman arabalarının ithal edilmesiyle birlikte biraz ona olan rağbet azalır gibi olunca. Renault sadece şanzımanını 5 ileri yaparak, Toros modeli altında 1988 yılında yeniden piyasaya sürdü. Araba’ya olan ilgi dahada artmış, sanki çok büyük bir yenilik yapılmış gibi ” gördün mü oğlum reno 12’nin 5 viteslisi çıkmış” diye insanlar kahvelerde dedikodusunu yapmıştır.
Artık yıl 90’lara gelmiş Türkiye’de onlarca marka otomobil satmaya başlamıştı. Klimalı, abs’li koltuk ısıtmalı derken toroslara olan ilgi azalacaktı. Ama sadece şehirlerde. Çünkü şehirlilerin o pamuk gibi arabaları köy yollarına girince dağılıyor, orasından burasından ses geliyordu. Tüm bunlar olurken toros ise hiç umursamadan köy yollarında sorunsuzca ilerliyordu. Onlar artık köylünün yeni ulaşım aracı olmuştu. Ha bu arada sedan kasaları piyasadan yavaş yavaş çekilmiş, onlardan boşalan yeri ise sw kasaları almıştı.
Artık onlarla Nevşehir’deki bir köylü bagajına 20 çuval patates ile, Malatya’da ki bir çiftçi 10 kasa kayısı ile rahat rahat gezebiliyordu. Hani derler ya keçi gibi araba diye. İşte o araba Renault 12 oluyor. Köylerde eşek yerine artık Reno 12’ler vardı.
Ha unutmadan kısa bir not olarak ekleyelim. Polislere neden aynasız derler hiç düşündünüz mü ? Polislere Aynasız denmesiyle Renault 12’nin ne alakası var diyecekseniz çok alakası var. 1986 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü ile Oyak Renault arasında bir anlaşma yapılarak, polis araçları Renault 12 olmuştur. Ancak bu renoların sağ aynaları bulunmamaktaydı. Bu sebeple polislerin lakabı aynasız olarak kalmıştır.
Neyse asıl başrol oyuncumuza dönelim, bu arabaya arabaların ak-47’si desek yanlış olmaz. Dağ bayır yağmur çamurdan etkilenmeden gidebilen bu arabalar.
Bunların tek bir kronik sorunu vardı oda kaloriferi fazla ısıtmıyordu. Türk insanı bir kalorifer için bu güzellikten vaz mı geçecekti. Hayır işte meşhru çorum kaloriferi tasarlandı bu reno 12’ler için. Öyle birbirlerine uyum sağlamışlardı ki, bunlardan bir tanesini alacak kişi, satıcıya çorum kaloriferi taktırdın mı diye soruyordu.
Evet onlar şuanda yorgun olsalar bile hala popülerliğini kaybetmediler ve daha uzun yıllar Türk köylüsünün yükünü çekeceğe benziyor.